Amerikan toplumunun şah damarları

Çağtay Yılmaz
7 min readMar 18, 2023
Photo by Maria Oswalt on Unsplash

Amerika Birleşik Devletlerinde sürekli gündeme gelip, çözülemeyen iki mesele var: ırkçılık ve silahlanma. Bunlar dışındaki hemen her konuda Amerikalılar bir şekilde müzakere edip sorunlarını çözüyorlar, en azından deniyorlar. Bu yazıda siyahilere yapılanlara ve aşırı silahlanma sorununun sebeplerine değinmek istiyorum.

Siyahilere karşı yapılan ayrımcılıklarla ilgili yazılara baktığımızda üç büyük kırılmanın yaşandığını görüyoruz. İlki, Avrupa’dan Amerika’ya göçen Avrupalılar ve burada artan üretimle beraber ortaya çıkan işçi açığı için, Avrupa devletlerinin Afrika’daki sömürgelerinden Afrikalıların Amerika’ya zorla göçü. İkincisi, Lincoln’ün başkanlığa seçilmesi, patlak veren iç savaş ve ardından köleliğin kaldırılması. Son olarak da 60’larda başlayan siyahi hareketin yükselişi.

Photo by Miltiadis Fragkidis on Unsplash

Amerika’nın keşfi ve bölgeye ilk Avrupalı yerleşimleri 17. yüzyıla dek uzanabilir. İngiltere’de 13. yüzyılda başlayan anayasal hareket Kuzey Avrupalı göçmenlerle birlikte; bağımsızlık, özgürlük ve eşitlik kavramları Kuzey Amerika’daki 13 koloniye ulaşmıştır. Amerika’yı sömürgeleştirenler altın, elmas gibi zenginleşme arzusu taşırken, kıtaya göç eden Avrupalılarda böyle bir düşünce hâkim değildir. Oral Sander, Amerika’nın özgürlük temelli yapısını dört temel sebeple açıklar. Ona göre ilk sebep; dinsel baskıdan, işsizlik ve yoksulluktan kurtulmak, kendilerine özgürce yaşayacakları yepyeni bir ortam yaratmak umuduyla göç etmişlerdi. Daha göç ettikleri sırada, kafalarında özgür ve bağımsız bir yaşama düşünceleri gelişmeye başlamıştır. Ayrıca kıtaya yerleşirken aileleriyle birlikte gelmişler, bu nedenle kıtadaki yerlilerle ilişki içerisine girmeden kendi kimliklerini korumuşlarıdır. İkincisi, İngiltere ve kıta Avrupası ülkelerinden farklı olarak kolonilerde aristokrasi yoktu ve monarşinin gücü yoktu. Üçüncü olarak, dinsel özgürlükleri vardır. İngilizler, kolonilere zorla bir din kabul ettirmemişlerdir. Dördüncü neden ise, kolonilerin farklıklarına rağmen kader birliği yapmalarıdır. Bu kader birliğini ortak öfke oluşturduğunu söyler. Bu öfke Fransızlara, Kızılderililere ve İngilizleredir.[1] Bu dört neden Amerika’nın, Avrupa’dan farklı bir yapı olarak sıfırdan planlanarak kurulmuş bir devlet olmasına sebep olmuştur. Ancak bu mükemmel özgürlükçü yapının sorunu, Afrika’dan getirilen kölelerdir. İngilizlere karşı bağımsızlık ateşini yakan, daha sonraları ABD Başkanı olacak, George Washington ve Thomas Jefferson’un da köleleri bulunmaktaydı. Bu konuya eski ABD Başkanı Donald Trump, 2017 yılındaki Virginia Eyaleti’ne bağlı Charlottesville kentinde yaşanan beyaz üstünlükçü protestoları George Washington ve Thomas Jefferson’un kölelerine atıfta bulunmasıyla tekrardan gündeme gelmiştir.

Photo by Caleb Fisher on Unsplash

İlk kırılma, Amerika’nın her ne kadar özgür kökleri olsa da kuruluşundaki zorla yenikıta’ya göçle yaşandığını yukarıda açıklamaya çalıştım. Bir diğer kırılma ise Lincoln dönemidir. Abraham Lincoln Cumhuriyetçi Parti’nin (Grand Old Party-GOP) ilk başkanıdır. GOP, günümüzdeki pozisyonuna göre epeyce zıt bir yerde konumlanarak siyaset sahnesinde çıkmıştır. Lincoln dönemi öncesinde ABD siyasetinde etkili olan Demokrat Parti’de kölelik meselesi yüzünden fikir aykırılıkları yaşanmaktaydı. Kuzeyli Demokratlar kölelik karşıtı tutum izlerken, güneyli Demokratlar köleliği destekliyordu. Genel anlamda tarih boyunca Amerika’da güney olarak tarif edilen coğrafyada köleliğin desteklenmesinin temel sebebi bölge ekonomisinin temelinde pamuk üretimi olmasıdır. Konumuza dönersek Cumhuriyetçiler, kurulduğu dönemde kölelik karşıtı bir pozisyondaydı. Zaten ilk başkanları olacak Lincoln kuzeyli ve kölelik karşıtı biriydi. Tarihsel dönemde, Amerika’ya gelen yeni göç dalgalarıyla Demokratlar daha özgürlükçü bir pozisyona geçecek böylece kuzeyde destek görecektir. Kuzeyden tüm Amerika’ya yayılan Cumhuriyetçiler ise beyaz iş adamlarıyla yakın ilişkileri sebebiyle küçük devlet, Demokratların özgürlükçü göçmen politikasına karşı daha tutucu bir pozisyon alarak güneyde kendine taraftar çekmiştir. Bu da güneyde beyazlar dışındakilere karşı hoşgörünün daha az olmasına sebep oluşturmuştur.

1800’lerin başlarına gelindiğinde halihazırda kuzey eyaletler köleliği kaldırmıştı. Sorun köleliğin güneyde serbest olması, yaygınlığı ve yeni gelen batı eyaletlerine yayılmasıydı. Siyasetin dörde bölündüğü bir ortamda Lincoln, oyların yüzde 40’ı ve 303 seçim oyunun (electoral college) 180’ini alarak, 1860 seçimlerini kazanmıştır. Lincoln’ün seçimi kazanmasından hemen sonra yeni başkanın köleliği kaldıracağını düşünen 7 eyalet (Güney Karolina, Mississippi, Florida, Alabama, Teksas, Georgia ve Louisiana) Birleşik Devletler’den bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. Jefferson Davis liderliğinde, Amerika Konfedere Devletleri’ni kurmuşlardır. Bu oluşuma daha sonra, Virginia, Arkansas, Tennessee ve Kuzey Karolina’da katılmıştır. Böylece Kuzey-Gümey arasında Amerikan İç Savaşı patlak vermiştir. 1865’te kuzey eyaletlerin savaşı kazanmasıyla İç Savaş sonlanmış ve kölelik resmen kaldırılmıştır. Zaferden kısa bir süre sonra Lincoln, güneyli John Wilkes Booth tarafından suikaste kurban gitmiştir. Savaşta 1 milyonun üzerinde Amerikalı hayatını kaybetmiştir, bu o dönem ABD’nin nüfusunun yüzde üçünün ölmesi anlamına gelmekteydi. Lincoln’ün ölümü ve iç savaşın bitmesinden sonra Amerika’da 12 yıl sürecek “yeniden yapılanma dönemi” başlayacaktı. Bu dönemde el değmemiş doğal kaynaklar ve bu kaynakları işleyecek bir nüfus bulunmaktaydı. Ülke boyunca geçen demiryolu hattının inşası ve fabrika sayısıyla beraber çeşitliliğinin artması Amerika’nın hızlıca endüstriyelleşmesine sebep oldu. Yüzyılın sonlarında elektrik, kimya ve otomobil endüstrileri de buna eklenince 20. yüzyıla girerken Amerika’nın ağır sanayisi hazırdı.

Photo by Unseen Histories on Unsplash

Köleliğin kaldırılmasını ekonomik anlamda çözüm üreten Amerika, insanların temel hak ve özgürlükleri bağlamında aynı özveriyi gösterememiştir. Yeniden yapılanma döneminde Cumhuriyetçilerin güneyde radikal ve hızlı karar almaları yani, kölelikten yeni kurtulmuş siyahilere toprak verilmesi, sanayinin ve demiryollarının yapılması, yeni okulların tüm herkesi kapsayacak şekilde açılmasıyla güneyde ağır tepkiye yol açmıştır. Bunun sonucunda Ku Klux Klan gibi silahli direniş örgütleri kurulmuş, bölgede yeniden Demokratlar etkili olmaya Cumuhriyetçiler tasviye edilmeye başlamıştır. İşte böylesine bir atmosferde bir anda özgürleşen Afrikalı Amerikalılar, ekonomik güçleri olmadığı için yoksul bir hayat sürecek yine ekonomik olarak beyaz iş adamlarına bağımlı olacaklardır. Üstelik güneyde beyaz milliyetçiliğinin radikalleşmesiyle yeni kurulan yönetimler, sonraları Jim Crow yasaları adını alacak bir dizi yasaklama getireceklerdir. Gazetelerde siyahilere verilen özgürlükler eleştirilmiş, kamusal alanda siyahiler beyazlardan ayrı tutulmuştur. Demiryollarında, okullarda, kütüphanelerde, tuvaletlerde, toplu taşımada ve asansörlerde “Sadece Beyazlar” veya “Siyahlar” tabelaları asılmıştır. Kısacası siyahilerin özgürleşmeleri hemen kabul görmemiştir. Bu hemen kabul görmeme neredeyse 100 yıl daha sürecek 1964 yılında L.B. Johnson başkanlığında çıkarılan Medeni Haklar Yasasıyla tamamen yasal alanda bitecektir. Bu da bizi son kırılmaya siyahilerin aydınlanmaya, örgütlenmeye ve seslerini çıkarmaya başladığı dönemde getiriyor.

Yeniden yapılanma dönemi sonrası, güney eyaletler Afro-Amerikalıların kazanımlarını görmezden gelerek “separate but equal” yani eşit ancak ayrı fikriyle hareket ederek siyahileri toplumdan soyutlamaya çalışmıştır. Öyle ki siyahilerin de oy hakkı olmasına rağmen getirilen yasal zorluklarla yüz binlerce vatandaşın oy kullanması engelleniyor, şiddete uğruyor ve eğitim ve sağlık alanında kalitesiz hizmet alıyorlardı. Atalarından farklı olan yeni siyahi jenerasyonlar, 1909 yılında daha sonraları sivil haklar mücadelesinin lokomotifi olacak NAACP’yi kurmuşlardır. Ülke boyunca örgütlenen siyahiler bireysel olarak ve grupça protestolar düzenlemeye başlamışlardır. 1954 yılında Brown v. Board of Education of Topeka davasında Yüksek Mahkeme devlet okullarında çocuklara yönelik ırk ayrımının anayasaya aykırı olduğunu karar vermiştir. Claudette Colvin ve Rosa Parks gibi şahsiyetlerin toplu taşımadaki bireysel protestoları; Birmingham ve Chester protestoları, büyük Washington ve Selma yürüyüşleri gibi kitlesel gösteriler düzenlenmiştir. Bunun sonucunda siyahiler yasal haklarını federal düzeyde anayasa güvencesine almış, kendi içlerinde öz bilinçleri oluşmaya başlamış ve toplumun geri kalanı da bu konuya saygı göstermeye başlamıştır. 1960 yılından sonra ise çözülemeyen yegâne konu sadece siyahilere değil diğer bütün beyaz Amerikalı olmayanlar için geçerli sayılabilir, sistematik ırkçılık ve buna bağlı olarak silahlı şiddet.

Photo by mana5280 on Unsplash

60’lara kadar gerçekleşen siyahilere yönelik şiddetten halkın çoğunun haberi olmazken gelişen teknoloji ve iletişim sistemleriyle bu tarz vakalar hızlıca toplum içerisine yayılmaya başlamıştır. Rodney King, Geogre Floyd, Breonna Taylor ve Tyre Nichols gibi isimler polis şiddetiyle hayatlarını kaybetmişlerdir. Özellikle yakın tarihte gerçekleştiği için hem de polis şiddetinin nasıl sistematikleştiğini anlatmak için Tyre Nichols örneğine bakalım. Tyre Nichols, Tennessee eyaletinin Memphis kentinde beş SİYAHİ polis memuru tarafından darp edildi, kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti. Daha önceleri hayatlarını kaybeden siyahi bireylerin polis tarafından darp edildiği görüntüler hemen paylaşılır, sosyal medyada gündem olurdu. Ancak Nichols ailesi, Tyre’nin eğlenceli görüntüleri paylaştı. Onun sadece polisler tarafından öldürülen siyahi biri olmadığını aksine bir insan olduğunu hatırlamamız için önemliydi. Olaydaki bir diğer farklılık, 5 siyahi polisin bir siyahiyi öldürülmesi oldu. Polis şiddetinin, olayı gerçekleştiren polis memurunun, ırkı fark etmeksizin polis sistemiyle ve eğitimiyle alakalı olduğuyla alakalı. ABD Başkanı Joe Biden, ocak ayında yaşanan Tyre Nichols olayından sonra George Floyd polis reformu yasa tasarısını yeniden gündeme alınacağını açıkladı.[2] Ancak yine Cumhuriyetçilerde homurtular çıkmaya başladı. Eğer bütün sistemi ele geçirmiş şiddeti ortadan kaldırıp, kolluk kuvvetlerinin asıl işinin kişileri öldürmek olmadığını yaşatmak ve korumak olduğunu hatırlamak isterlerse bu yasa tasarısı geçer. En azından federal düzeyde polis şiddetini kontrol altına alınabilir.

Yazının başında bahsettiğim ikinci büyük sorun ise silahlanma. ABD dünya ortalamasından epeyce yüksek bir oran farkla kişi başına en fazla silah düşen ülke konumunda. 2022 verilerinde ülkede her 100 kişiye 121 silah düşüyor.[3] ABD merkezli Centers for Disease Control and Prevention’a (CDC) göre 2020 yılında 45 bin 222 kişi ateşli silah sebebiyle öldü.[4] ABD’de ne zaman aşırı silahlanma ve buna bağlı olarak ölümlerin fazlalığı gündeme gelse “Second Amendment” İkinci Yasa Değişikliği’ne, yani silah bulundurma ve taşıma hakkını anayasal güvence altına alan yasaya atıf yapılıyor. Ancak bu sorunun çözülmemesindeki etken ne eyalet yasaları ne de Second Amendment. Sorunun temel kaynağı Ulusal Tüfek Derneği’nin, National Rifle Association (NRA), yaptığı lobi faaliyetleri. Statista verilerine göre NRA, 2017–2021 yıllarında lobicilik faaliyetlerine 20,5 milyon dolar harcamıştır.[5] Geçtiğimiz yıllarda patlak veren skandallarda NRA’in kongre üyelerinin oy tercihini para karşılığında aldığı ortaya çıkmıştı.

Sonuç yerine, Amerika kuruluşu itibariyle diğer uluslara göre daha şanslıdır. Onun gelişmesini, büyümesini veya farklılaşmasını engelleyen sorunlar baştan beri hiç var olmamıştır. Avrupa’nın statükosu, derebeyliği veyahut dini baskısı Amerika tarihini şekillendiren İspanya, Fransa ve özellikle İngiltere tarafından kıtaya gelmemiştir. Bu üç imparatorluk zaman içerisinde Amerika’yı kabaca üç bölgeye ayırıp yönetmişlerdir. Günümüzde güney eyaletlerinin olduğu bölgede İspanya, ortabatı’da Fransa ve doğu yakasında İngiltere’nin on üç kolonisi etkili olmuştur. Avrupa’dan yeni kıtaya göç sadece imparatorluk için para anlam ifade etmiyordu, buraya yaşamak için gelenlerin tek bir arzusu vardı. O da özgürce yaşayabilecekleri yeni bir hayat. İşte tam bu yüzden yeni kıtaya yerleşenlerin belki de tek kırmızı çizgisi özgürlük olmuştur.

--

--

Çağtay Yılmaz

Student at Istanbul University / Writer @halaskarplatform